Friday, February 21, 2014

Everyday Rebellion

Dün Yeldeğirmeni Dayanışması'nın organize ettiği sinama gösterimine katıldım. Filmin adı Everyday Rebellion. Don Kişot Sosyal Merkezi'nde ( nam-ı diğer Yeldeğirmeni işgal evi) yapılan gösterime filmin yönetmenlerinden Arash T. Riahi'de katıldı. Riahi filmden önce yaptığı kısa olmayan konuşmasında filmden daha çok Everyday Rebellion projesinden bahsetti. Gerçekten de siteyi tam bir sivil direniş (non-violent protest) karargahı gibi kurgulamışlar. Örneğin bu linkten sivil direnişin methodlarını öğrenebilir veya downloads linkinden sivil direnişle ilgili okumalara, kaynaklara erişebilirsiniz.
Gezi parkı eylemleri Türkiye'de müthiş bir etki bıraksa da eylemler sırasında maalesef eğitimsizliğimiz de (direniş ve protesto yöntemleri konusundaki eğitimsizlikden bahsediyorum) göze çarptı. Hareketin en büyük gücünün "doğaçlama gelişmesi" olduğunu düşündük ve işleri çok fazla akışına bıraktık. Halbuki Everyday Project'in kurucuları sivil direnişin de belli stratejileri olduğunu ve bu mücadelenin örgütsüz kazanılamayacağını belirtiyor. Amaçları dünyanın her yerinden direnişçilere yardım etmeye çalışmak. Ayrıca mevcut deneyimleri bu sitede toplayıp gelecekteki eylemler için bir nevi arşiv oluşturuyorlar. Filmde Sırp direnişinin kurucularından Srdja Popovic şöyle diyor: Gandhi bir budist olduğu için başarıya ulaşmadı o büyük bir stratejist olduğu için kazandı...

Wednesday, February 19, 2014

Orienteering & Rock FM

94.5 Rock FM dinliyorum son 10-15 gündür. Mesut Süre diye bir adam var ki evde geyik yapıyormuş havasında program yapıyor. Ne zaman Mesut Süre'nin programını dinlesem kulaklarınızı çınlatıyorum Tuğçe, Erk ikilisi.Küçük bir kesit. Geçen cumartesi günü bu radyodaki bir programda Orienteering diye bir sporu tanıttılar. Nedir bu spor? (Wiki abi der ki) Orienteering harita yardımıyla yön bulmayı içeren, zamana karşı yapılan bir spor. Farklı arazi koşullarında yapılabilse de genellikle ormanlık arazide yapılması tercih edilmektedir. Sonra durmadılar eklediler: "İlgilenler yarın saat 9:00'da Belgrad Ormanına gelsinler, etkinliğimize katılabilirler."  Aslında katılmamak için yeterince sebebim vardı :
1) Sevgililer gününden sonraki ilk pazar günü düzenlenecek etkinlikte çiftler yarışacaktı. Tek gelmek isteyenler de unutulmamıştı ve "inatçı bekar" diye ayrı bir kategori oluşturulmuştu. (bence yeterince rencide edici)
2) Saat 9:00'da Belgrad Ormanı'na gel yeterince açık saçık duruyordu. (Bakınız Belgrad Ormanı - 3. sayfa haberleri alakası)
3) Saat 9:00'da belirtilen yerde olmak için saat 8:00'de yola çıkmak, saat 7:30'da kalkmak gerekiyordu.
4) O pazar havanın yağmurlu olacağı söyleniyordu.
Daha sayarım da sayarım. Ama inat ettim gittim. Kazanımlar:
1) Orienteering müthiş bir etkinlik. Yıllardır aradığım hobi gibi duruyor.
2) Tek gittim ama 3-4 arkadaş edinerek geri döndüm. Bu arkadaşlar tam kafa dengi, kafa açan adamlardı. Hele Şebnem var ki, görmen, konuşman, rencide edilmen gerek. Kendisi vegan bir arkadaşımız ve hayvansal gıda tüketenleri parmakla gösteriyor. Gelecek pazar bize veganlığın kısa bir sunumunu yapacak sanırım.
3) Belgrad Ormanları istanbul'un en güzel yerlerinden biriymiş. Bisikletçisinden, sporcusuna, yediden yetmişe herkes haftasonu oraya gidip sporunu yaparmış.
4) Saat 7:30'ta kalkmak yalanmış, saat 8:30'ta kalkıp zor bela yetişilirmiş.
5) Hava harikaydı.

Demem o ki gençler, doğayla bütünleşin. kendinizi bırakın doğaya. Göreceksiniz ki hayat güzeldir

Sunday, February 9, 2014

Bol pedallar

Fethiye'de doğmuş, büyümüş birisi olarak ergenliğim bisikletin üzerinde geçti desem yalan olmaz. Sevgilini de alır sahil kenarında usul usul sürersin bisikletini. Böylece hem laf söz olmaz (en nihayetinde bisiklet sürüyorsun ) hem de kızla vakit geçirmiş olursun rahat rahat. Sonra benim için arabanın icadı geliyor. Ondan sonra sahil, kenarında yürünen bir parkura dönüştü benim için ama bisikletin rahatlığını hep özledim. İstanbul'da üniversitedeyken bazı bazı alayım la bir bisiklet diye geçirirdim içimden ama önce Gültepe'de sonra da Hisarüstü'de yaşayan birisi olarak yokuşlardan gözüm yıldı.
Yıllar yılların ardından Fethiye'den arkadaşım Ezgi sayesinde bisiklet aşkım yeniden canlandı. O bana bir süredir reklamını yapıyordu bisiklet camiasının ama ben ne kadar heveslensem de en nihayetinde bisikletim yok diye düşünerek erteliyordum bu işi. Fakat Ezgi'de bu sorun için de bir çözüm vardı. Onun bisikletlerinden birisini ben aldım ve bugün Beşiktaş'tan çıktık, vapurla karşıya Kadıköy'e geçtik, orada aşağı yukarı 3 saat kadar bisiklet sürdükten sonra döndük. Neredeyse 6-7 senedir ilk defa bisiklete biniyordum ve ilk başta biraz heyecan yaptım, yadırgadım. Fakat sonrasında o kadar hoşuma gitti ki sahil kenarında bisiklete binmek, vapurda elde bisiklet takılmak sanırım ben bu işin peşini bırakamayacağım (her ne kadar şu anda kıçımın üzerine oturamasam da... Alışırım diye düşünüyorum :)))
İnternette çok kısa bir araştırma yaptım ve bisikletçilerin şu forumlarını buldum. Bu ayın 23'ünde İstanbul'da 40km'lik bir turları olacakmış. Açıkçası şu anda popomdaki acıya rağmen katılmak istiyorum buna ama bakalım ne olur. ( Eminim başka güzel siteler de vardır bu işle ilgili. Onları Ezgiden öğrenip buraya yazarım tekrardan. )
Neyse demem odur ki, azıcık kıpırdanın da! Hareket edip, temiz havayı içimize çekelim. Önümüzdeki pazar da Bebekte değil de vapurda elinizde bisikletler, kafanızda bir kaskla için sabah çayınızı. Çünkü bazı küçük değişiklikler çok farklı hissettirebiliyor insana.
Kalın sağlıcakla.
Murat

Tuesday, February 4, 2014

Düşman-Zeki Ökten

Ali İsmail Korkmaz gencecik bir çocuk, yaşıtım, kardeşim. Acılar içinde can verdi, hayvanlar tarafından dövülerek. Kimdir suçlusu: Polistir, onu koruyan devlettir, polisi kendi emelleri için kullanan hükümettir... Uzar gider bu liste. Ama güzel kardeşim :
"kahabat senin, 
-demeye dilim varmıyor ama-
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim."

Nazım iyi biliyor bizi, çok iyi tanıyor. Hatırlayalım sırf komünist olduğu için yargılanıp 38 yaşında hapse atıldığındaki ve tam 12 yıl süren esareti sırasındaki sessizliğimizi. Sol sağ ayırmayız kalleşlikte. Adnan Menderes asıldığı zaman içini attığı zehiri, daha pis bir şekilde kusmak için 50 sene bekledi bu millet. Sonra Deniz geldi aklıma. Çınar gibi delikanlı, yiğitler yiğidi. Öyle baktık, içimize attık.

Nazım gibi bizi en iyi tanıyanlardan biri, Yaşar Kemal yine bizi anlatmış İnce Memed'te. Şahin Memed çırpınırken köylüsü için, en büyük zorluğu yine köylüsü çıkartıyordu Memede. İçten içe sevip destekleseler de onu ödleri kopuyordu açıkça, mertçe arkasında durmaktan. Unutmayalım Yaşar Kemal'in de bu devlete 20 ay kadar filan sanatçı olma borcu vardır.

Biz de bu liste bitmez ama Yılmaz Güney'i saymamak da olmaz sanırım. Yılmaz Güney 9 yıl kadar ödemiştir devlete, sanatçı olabilmek için. Bu sırada senaryolar yazmış, filmler çekmiş. İnsanlar filmlerini izlemek için sinamalara akın ederken Yılmaz Güney'in içerde olması gene bizim sorunumuz olmamış o kadar. Hatta çoğu filmlerinden çıkıp, az bile yatıyor bu salak demişlerdir kesin.

Ödediği bedelle doğru orantılı bir şekilde tanıyor bizi Yılmaz Güney. Düşman filminde de İsmail üzerinden anlatılıyor ezilenlerin derdi, bizim koyunluğumuz, iki yüzlülüğümüz, kalleşliğimiz. Düşene gülen, düşene vuran zihniyetimiz. Belki dönemi yüzünden, belki ideolojik bir film olmasından bazı noktalar fazla abartılı olabilir ama izleyin mutlaka bizi, "kendimizi" tanımak istiyorsanız.  

Not : Naciye'yi de tanıdım, İsmail'i de gördüm. 





Sunday, February 2, 2014

Yakında Tanrının neye benzediğini öğrenebiliriz.

Geçen sene yeğenime satranç öğretmeye çalıştım. Daha beş yaşındaydı ve laktan anlıyordu gayet fakat  ben çok başarılı bir hoca sayılmazdım. Bir süre taşların hareketlerini öğretmeye çalıştım ve sonra da taşları tahtaya sırayla koyup ondan gidebileceği yerleri göstermesini istedim. Sıratta geldi ve sordum: ----- Eveet, bu taşın adı neydi? At! Peki at nasıl gider?
-- Dıgıdık Dıgıdık diye... 
Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim bir süre. Çocuk oldukça mantıklıydı ve bence bir o kadar da yaratıcı. Orada bıraktık satrancı ve günün tek öğreneni ben oldum. Öğrendiğim şey çocukların inanılmaz yaratıcı olduklarıydı. Akıllarında, düşüncelerinde hiçbir zincir yoktu. At Dıgıdık Dıgıdık diye gidiyordu ve bu tamamıyla doğruydu. 

Biraz önce Ken Robinson'un konuşmasını tekrardan izledim. Buna benzer ama çok daha iyisini bir de ondan dinlemenizi tavsiye ederim.(Sanırım videonun dördüncü dakikasında ve yazının başlığı bu hikayeye referans veriyor.)




Burada bunları yazmamın tek nedeni çocukların ne kadar yaratıcı olduğundan bahsetmek değil elbette. Zaten birçoğumuz bunun farkında. Amacım nasıl hissettiğimi anlatmak biraz. Yıllardır bir yandan matematik eğitimi alıyorum bir yandan da öğretiyorum. Bir matematik dersinde hissettiklerim, güzel bir müziği dinlerken, güzel bir kitabı okurken hissettiklerimle aynı oldu çoğu zaman. Etkilenmiş bir şekilde çıkardım dersten hemen paylaşmak isterdim bu muhteşem, karmaşık yapıyı bir başkasıyla. Fakat bazı arkadaşlarım, yada matematik öğretmeye çalıştığım birçok öğrenci nefret ediyordu matematikten. Bir an önce kurtulmaları gereken, yıllardır peşlerini bir türlü bırakmayan bir bela...  Gerçekten anlamıyordum. Ben bu adam gibi düşünüyordum :



Fakat öğrencilerin sınıfta durumu genelde şuydu:



Farkettim ki, öğrenciler o kadar da haksız değiller. Matematik hayatta nerede karşımıza çıkacak sorusuyla yıllardır karşılaşıyorum ve açıkçası bunun cevabını bilmiyorum. Geçen gün okuduğum bir yazıda bu konuya değinilmiş. Bence yazıda eksik birkaç nokta var ama hepimizin en az 10-14 yıl matematik eğitimine maruz kaldığı düşünülürse matematikçiler adına bir özürü dilemenin zamanıdır diye düşünüyorum. Bu konuda daha ayrıntılı bir yazıyı kısa zamanda hazırlamak istiyorum ama şimdilik son sözüm şudur: Matematik eğitimine harcanan bunca para maalesef çöpe gidiyor. İnsanların, gençlerin en güzel zamanları çöpe gidiyor ve insanlar bilimden matematikten nefret ediyorlar. Bir an önce farklı yöntemler ve eğitim teknikleri denenmeli, matematikle veya matematiksiz...



 type="text/javascript" src="http://cdn.mathjax.org/mathjax/latest/MathJax.js"> MathJax.Hub.Config({  extensions: ["tex2jax.js","TeX/AMSmath.js","TeX/AMSsymbols.js"],  jax: ["input/TeX", "output/HTML-CSS"],  tex2jax: {      inlineMath: [ ['$','$'], ["\\(","\\)"] ],      displayMath: [ ['$$','$$'], ["\\[","\\]"] ],  },  "HTML-CSS": { availableFonts: ["TeX"] } });