Sunday, November 9, 2014

Daha iyi nasıl anlatılabileceğini bilmediğim bir akademi tespiti

Akademik takvim, akademik yillarin dunya etrafindaki donusune gore belirlenir.

Arastirmaci Gazetecelik Bu mu?

Gazete de yazilanlar cogu zaman, bilindik yorumlarin bir araya getirilmesinden olusuyor. Bir yazi okuyup da farkli bakis acilari kazandigim pek nadir. Sorun benden kaynaklanabilecegi gibi yazarlarin pek derin olmayan, ama cok taraftari olan soylemleri daha cok kullanmalarindan da kaynaklaniyor olabilir. Belki de hala doktora ogrencisi oldugumdan, makale tadinda yazilmis yazilari seviyorum. Bu yazilarin derdi seni beni ikna etmek degil de, ilginc bir sorunun cevabini bulmaya calismak gibi. Asagidaki yazi bence hem ilginc hem de yukarida bahsettigim akademik tarzda yazilmis yazilara guzel bir ornek olusturuyor gibi.

Kerbela olayi: Gercek mi mitoloji mi?

Sunday, March 16, 2014

Adbusters

Çok bir şey yazmayacağım. Şuna tıklayın: Tıkla

Şunu izleyin: İzle (izle la, sadece 6 dakika)

Şurdan devam et: Bekleme yapma




Friday, March 14, 2014

Başka bir dünyada...

Banksy  dünyaca ünlü bir grafiti sanatçısıymış. Suriye'deki savaşın üçüncü yılı için başlatacağı kampanyayı haberlerde duyunca, konu ilgimi çekti ve internette bir gezintiye çıktım. Bu yazı kısa gezimden arkada kalanlardır.


Suriye için başlattığı kampanya için bu eserini değiştirmiş ve şu hale getirmiş:


Banksy otoriteye ve kalıplaşmış düşüncelere alaycı yaklaşımıyla hem büyük ilgi hem de büyük eleştiri toplamış.

Queen Victoria Lesbian

Bir başkası:


Youtube ve google'da biraz daha oyalanınca Banksy-Robbo kavgasına denk geldim. Bu arkadaş gidip King Robbo'nun duvarına işemiş, hem de kral emekliliğini ilan etmişken. Bunun üzerine kralın adamları da savaşı başlatmış. 
Savaşın belgeseli için:

Bu savaşın en önemli simgelerinden birisinin (savaşın başladığı duvar) değişimini görmek için: Banksy-Robbo Timeline 
Fakat Robbo bir kaza geçirip komaya girince Banksy kadim düşmanına bir nevi hakkının teslim etmiş ve onun için bir mum yakmış:
Tribute to Robbo

Ayrıca yukarıdaki belgeselde Banksy'nin tarzının Blek le Rat diye bilinen sanatçıdan kolpa olduğuna dair eleştirilere de yer verilmiş. Blek le Rat stencil tarzının babası olarak bilinen bir arkadaşmış. Kendisiyle de bu konuda röportaj yapılmış. 

Kendi tarafımdan bakınca yaşadığımız çağa şaşırmaktan kendimi alamıyorum. İnsanoğlu inanılmaz yaratıcı bir yaratık ve sürekli arayış içinden. Açıkçası şuradan:


şu noktaya gelmiş olmak:

Benzerlikleri ve farklılıklarıyla şaşkınlık yaratıyor. Şimdilik bu kadar...

Not: Ülkenin durumuyla ilgili mesajlara girmemek bu aralar çok zor. Baya kastım kendimi okurken bu emeğimi göz önüne alın lütfen :)












Thursday, March 13, 2014

Tatuta-Kayınormanı

Tatuta= Tarım+Turizm+Takas    Bakınız: tatuta.org

Bu siteye girince aşağıda bir Türkiye haritası göreceksiniz. Bu harita üzerinde işaretlenmiş çiftliklerde ister turist olarak isterseniz de gönüllü olarak bulunabiliyorsunuz. Böylece doğa merkezli bir yaşama tanık olabiliyor, katkıda bulunabiliyor ve esaslarını öğrenebiliyorsunuz. Zaten programın temeli de bu esasa dayanıyor. Gönüllülerin istekler, çiftlik sahiplerinin deneyimleri ile takas ediliyor...

Amerika'dan ilk geldiğim vakit depresif ruh halinden kaçmak için can hıraş başvurdum ne kadar çiftlik varsa. Biraz kafa dinlemenin, ortam değiştirmenin, toprakla uğraşmanın iyi geleceğini düşünüyordum. Başvurduğum çiftliklerin bazıları Şubat-Mart gibi gönüllü ziyaretçi kabul etmediklerini söylediler. Ben kalan son umudumla Kayınormanına başvurdum (Tabi ki isimin önemli bir etkisi oldu). Talihim yaver gitti ve geçen hafta Kayınormanında gönüllü olarak bulundum. Çiftliğin sahibi Bülent Abiyle bir hafta beraber çalıştık, konuştuk, tartıştık. Bülent Abi veteriner hekim. Çiftlikte 10 kadar keçisi vardı. Ben oradayken 5 tane de oğlağımız oldu. Oğlakların ne kadar tatlı ve şapşal olduklarını anlatamam. Ayrıca tavuklarımız ve köpeklerimiz vardı. Bu bir hafta içinde keçilerin günlük bakımlarını yaptık, onlara çobanlık ettik ve bir kere de süt sağdık. Çiftlikte telefon neredeyse hiç çekmiyor, elektrik aküden sağlanıyor ve geceleri gaz lambası kullanılıyordu. Isıtma sobayla, televizyon yok ama saat başlarında haberleri dinleyebildiğimiz radyomuz vardı. Bu yokluklar sıkıntılı aslında ilk başta ama sonradan alıştım hatta keyfini bile sürdüm. Sadece sıcak su eksikliği oldukça belimi büktü diyebilirim. Çünkü bulaşıkçı başı bendim : )Uzun lafın kısası benim için güzel bir nostalji oldu, bolca hatıra ve rahat bir kafayla geri döndüm. Enerjisi ve vakti olan herkese tavsiye ederim bu deneyimi yaşamayı.

Maalesef çok az fotoğraf çektim. Çünkü çiftlikte internet yoktu ve cep telefonun şarjı oldukça kıymetliydi. Ayrıca başka birinin günlük hayatını belgesel çekiyormuş gibi sürekli fotoğraflamak bana pek etik gelmedi. Bülent Abinin çektiği bir iki fotoğrafı paylaşıyorum. ( Atış yaptığım fotoğrafta hedefler plastik Erikli şişesiydi.)










Friday, February 21, 2014

Everyday Rebellion

Dün Yeldeğirmeni Dayanışması'nın organize ettiği sinama gösterimine katıldım. Filmin adı Everyday Rebellion. Don Kişot Sosyal Merkezi'nde ( nam-ı diğer Yeldeğirmeni işgal evi) yapılan gösterime filmin yönetmenlerinden Arash T. Riahi'de katıldı. Riahi filmden önce yaptığı kısa olmayan konuşmasında filmden daha çok Everyday Rebellion projesinden bahsetti. Gerçekten de siteyi tam bir sivil direniş (non-violent protest) karargahı gibi kurgulamışlar. Örneğin bu linkten sivil direnişin methodlarını öğrenebilir veya downloads linkinden sivil direnişle ilgili okumalara, kaynaklara erişebilirsiniz.
Gezi parkı eylemleri Türkiye'de müthiş bir etki bıraksa da eylemler sırasında maalesef eğitimsizliğimiz de (direniş ve protesto yöntemleri konusundaki eğitimsizlikden bahsediyorum) göze çarptı. Hareketin en büyük gücünün "doğaçlama gelişmesi" olduğunu düşündük ve işleri çok fazla akışına bıraktık. Halbuki Everyday Project'in kurucuları sivil direnişin de belli stratejileri olduğunu ve bu mücadelenin örgütsüz kazanılamayacağını belirtiyor. Amaçları dünyanın her yerinden direnişçilere yardım etmeye çalışmak. Ayrıca mevcut deneyimleri bu sitede toplayıp gelecekteki eylemler için bir nevi arşiv oluşturuyorlar. Filmde Sırp direnişinin kurucularından Srdja Popovic şöyle diyor: Gandhi bir budist olduğu için başarıya ulaşmadı o büyük bir stratejist olduğu için kazandı...

Wednesday, February 19, 2014

Orienteering & Rock FM

94.5 Rock FM dinliyorum son 10-15 gündür. Mesut Süre diye bir adam var ki evde geyik yapıyormuş havasında program yapıyor. Ne zaman Mesut Süre'nin programını dinlesem kulaklarınızı çınlatıyorum Tuğçe, Erk ikilisi.Küçük bir kesit. Geçen cumartesi günü bu radyodaki bir programda Orienteering diye bir sporu tanıttılar. Nedir bu spor? (Wiki abi der ki) Orienteering harita yardımıyla yön bulmayı içeren, zamana karşı yapılan bir spor. Farklı arazi koşullarında yapılabilse de genellikle ormanlık arazide yapılması tercih edilmektedir. Sonra durmadılar eklediler: "İlgilenler yarın saat 9:00'da Belgrad Ormanına gelsinler, etkinliğimize katılabilirler."  Aslında katılmamak için yeterince sebebim vardı :
1) Sevgililer gününden sonraki ilk pazar günü düzenlenecek etkinlikte çiftler yarışacaktı. Tek gelmek isteyenler de unutulmamıştı ve "inatçı bekar" diye ayrı bir kategori oluşturulmuştu. (bence yeterince rencide edici)
2) Saat 9:00'da Belgrad Ormanı'na gel yeterince açık saçık duruyordu. (Bakınız Belgrad Ormanı - 3. sayfa haberleri alakası)
3) Saat 9:00'da belirtilen yerde olmak için saat 8:00'de yola çıkmak, saat 7:30'da kalkmak gerekiyordu.
4) O pazar havanın yağmurlu olacağı söyleniyordu.
Daha sayarım da sayarım. Ama inat ettim gittim. Kazanımlar:
1) Orienteering müthiş bir etkinlik. Yıllardır aradığım hobi gibi duruyor.
2) Tek gittim ama 3-4 arkadaş edinerek geri döndüm. Bu arkadaşlar tam kafa dengi, kafa açan adamlardı. Hele Şebnem var ki, görmen, konuşman, rencide edilmen gerek. Kendisi vegan bir arkadaşımız ve hayvansal gıda tüketenleri parmakla gösteriyor. Gelecek pazar bize veganlığın kısa bir sunumunu yapacak sanırım.
3) Belgrad Ormanları istanbul'un en güzel yerlerinden biriymiş. Bisikletçisinden, sporcusuna, yediden yetmişe herkes haftasonu oraya gidip sporunu yaparmış.
4) Saat 7:30'ta kalkmak yalanmış, saat 8:30'ta kalkıp zor bela yetişilirmiş.
5) Hava harikaydı.

Demem o ki gençler, doğayla bütünleşin. kendinizi bırakın doğaya. Göreceksiniz ki hayat güzeldir

Sunday, February 9, 2014

Bol pedallar

Fethiye'de doğmuş, büyümüş birisi olarak ergenliğim bisikletin üzerinde geçti desem yalan olmaz. Sevgilini de alır sahil kenarında usul usul sürersin bisikletini. Böylece hem laf söz olmaz (en nihayetinde bisiklet sürüyorsun ) hem de kızla vakit geçirmiş olursun rahat rahat. Sonra benim için arabanın icadı geliyor. Ondan sonra sahil, kenarında yürünen bir parkura dönüştü benim için ama bisikletin rahatlığını hep özledim. İstanbul'da üniversitedeyken bazı bazı alayım la bir bisiklet diye geçirirdim içimden ama önce Gültepe'de sonra da Hisarüstü'de yaşayan birisi olarak yokuşlardan gözüm yıldı.
Yıllar yılların ardından Fethiye'den arkadaşım Ezgi sayesinde bisiklet aşkım yeniden canlandı. O bana bir süredir reklamını yapıyordu bisiklet camiasının ama ben ne kadar heveslensem de en nihayetinde bisikletim yok diye düşünerek erteliyordum bu işi. Fakat Ezgi'de bu sorun için de bir çözüm vardı. Onun bisikletlerinden birisini ben aldım ve bugün Beşiktaş'tan çıktık, vapurla karşıya Kadıköy'e geçtik, orada aşağı yukarı 3 saat kadar bisiklet sürdükten sonra döndük. Neredeyse 6-7 senedir ilk defa bisiklete biniyordum ve ilk başta biraz heyecan yaptım, yadırgadım. Fakat sonrasında o kadar hoşuma gitti ki sahil kenarında bisiklete binmek, vapurda elde bisiklet takılmak sanırım ben bu işin peşini bırakamayacağım (her ne kadar şu anda kıçımın üzerine oturamasam da... Alışırım diye düşünüyorum :)))
İnternette çok kısa bir araştırma yaptım ve bisikletçilerin şu forumlarını buldum. Bu ayın 23'ünde İstanbul'da 40km'lik bir turları olacakmış. Açıkçası şu anda popomdaki acıya rağmen katılmak istiyorum buna ama bakalım ne olur. ( Eminim başka güzel siteler de vardır bu işle ilgili. Onları Ezgiden öğrenip buraya yazarım tekrardan. )
Neyse demem odur ki, azıcık kıpırdanın da! Hareket edip, temiz havayı içimize çekelim. Önümüzdeki pazar da Bebekte değil de vapurda elinizde bisikletler, kafanızda bir kaskla için sabah çayınızı. Çünkü bazı küçük değişiklikler çok farklı hissettirebiliyor insana.
Kalın sağlıcakla.
Murat

Tuesday, February 4, 2014

Düşman-Zeki Ökten

Ali İsmail Korkmaz gencecik bir çocuk, yaşıtım, kardeşim. Acılar içinde can verdi, hayvanlar tarafından dövülerek. Kimdir suçlusu: Polistir, onu koruyan devlettir, polisi kendi emelleri için kullanan hükümettir... Uzar gider bu liste. Ama güzel kardeşim :
"kahabat senin, 
-demeye dilim varmıyor ama-
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim."

Nazım iyi biliyor bizi, çok iyi tanıyor. Hatırlayalım sırf komünist olduğu için yargılanıp 38 yaşında hapse atıldığındaki ve tam 12 yıl süren esareti sırasındaki sessizliğimizi. Sol sağ ayırmayız kalleşlikte. Adnan Menderes asıldığı zaman içini attığı zehiri, daha pis bir şekilde kusmak için 50 sene bekledi bu millet. Sonra Deniz geldi aklıma. Çınar gibi delikanlı, yiğitler yiğidi. Öyle baktık, içimize attık.

Nazım gibi bizi en iyi tanıyanlardan biri, Yaşar Kemal yine bizi anlatmış İnce Memed'te. Şahin Memed çırpınırken köylüsü için, en büyük zorluğu yine köylüsü çıkartıyordu Memede. İçten içe sevip destekleseler de onu ödleri kopuyordu açıkça, mertçe arkasında durmaktan. Unutmayalım Yaşar Kemal'in de bu devlete 20 ay kadar filan sanatçı olma borcu vardır.

Biz de bu liste bitmez ama Yılmaz Güney'i saymamak da olmaz sanırım. Yılmaz Güney 9 yıl kadar ödemiştir devlete, sanatçı olabilmek için. Bu sırada senaryolar yazmış, filmler çekmiş. İnsanlar filmlerini izlemek için sinamalara akın ederken Yılmaz Güney'in içerde olması gene bizim sorunumuz olmamış o kadar. Hatta çoğu filmlerinden çıkıp, az bile yatıyor bu salak demişlerdir kesin.

Ödediği bedelle doğru orantılı bir şekilde tanıyor bizi Yılmaz Güney. Düşman filminde de İsmail üzerinden anlatılıyor ezilenlerin derdi, bizim koyunluğumuz, iki yüzlülüğümüz, kalleşliğimiz. Düşene gülen, düşene vuran zihniyetimiz. Belki dönemi yüzünden, belki ideolojik bir film olmasından bazı noktalar fazla abartılı olabilir ama izleyin mutlaka bizi, "kendimizi" tanımak istiyorsanız.  

Not : Naciye'yi de tanıdım, İsmail'i de gördüm. 





Sunday, February 2, 2014

Yakında Tanrının neye benzediğini öğrenebiliriz.

Geçen sene yeğenime satranç öğretmeye çalıştım. Daha beş yaşındaydı ve laktan anlıyordu gayet fakat  ben çok başarılı bir hoca sayılmazdım. Bir süre taşların hareketlerini öğretmeye çalıştım ve sonra da taşları tahtaya sırayla koyup ondan gidebileceği yerleri göstermesini istedim. Sıratta geldi ve sordum: ----- Eveet, bu taşın adı neydi? At! Peki at nasıl gider?
-- Dıgıdık Dıgıdık diye... 
Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim bir süre. Çocuk oldukça mantıklıydı ve bence bir o kadar da yaratıcı. Orada bıraktık satrancı ve günün tek öğreneni ben oldum. Öğrendiğim şey çocukların inanılmaz yaratıcı olduklarıydı. Akıllarında, düşüncelerinde hiçbir zincir yoktu. At Dıgıdık Dıgıdık diye gidiyordu ve bu tamamıyla doğruydu. 

Biraz önce Ken Robinson'un konuşmasını tekrardan izledim. Buna benzer ama çok daha iyisini bir de ondan dinlemenizi tavsiye ederim.(Sanırım videonun dördüncü dakikasında ve yazının başlığı bu hikayeye referans veriyor.)




Burada bunları yazmamın tek nedeni çocukların ne kadar yaratıcı olduğundan bahsetmek değil elbette. Zaten birçoğumuz bunun farkında. Amacım nasıl hissettiğimi anlatmak biraz. Yıllardır bir yandan matematik eğitimi alıyorum bir yandan da öğretiyorum. Bir matematik dersinde hissettiklerim, güzel bir müziği dinlerken, güzel bir kitabı okurken hissettiklerimle aynı oldu çoğu zaman. Etkilenmiş bir şekilde çıkardım dersten hemen paylaşmak isterdim bu muhteşem, karmaşık yapıyı bir başkasıyla. Fakat bazı arkadaşlarım, yada matematik öğretmeye çalıştığım birçok öğrenci nefret ediyordu matematikten. Bir an önce kurtulmaları gereken, yıllardır peşlerini bir türlü bırakmayan bir bela...  Gerçekten anlamıyordum. Ben bu adam gibi düşünüyordum :



Fakat öğrencilerin sınıfta durumu genelde şuydu:



Farkettim ki, öğrenciler o kadar da haksız değiller. Matematik hayatta nerede karşımıza çıkacak sorusuyla yıllardır karşılaşıyorum ve açıkçası bunun cevabını bilmiyorum. Geçen gün okuduğum bir yazıda bu konuya değinilmiş. Bence yazıda eksik birkaç nokta var ama hepimizin en az 10-14 yıl matematik eğitimine maruz kaldığı düşünülürse matematikçiler adına bir özürü dilemenin zamanıdır diye düşünüyorum. Bu konuda daha ayrıntılı bir yazıyı kısa zamanda hazırlamak istiyorum ama şimdilik son sözüm şudur: Matematik eğitimine harcanan bunca para maalesef çöpe gidiyor. İnsanların, gençlerin en güzel zamanları çöpe gidiyor ve insanlar bilimden matematikten nefret ediyorlar. Bir an önce farklı yöntemler ve eğitim teknikleri denenmeli, matematikle veya matematiksiz...



Wednesday, January 22, 2014

Kolpa özlü sözler

Bugün bir arkadaşım facebookta şu "özlü" sözü paylaşmış. 

"Unutmayın..! Yaktığınız CAN Kadar Canınız Yanacak ve Üzdüğünüz Kadar Üzüleceksiniz..!

-Hz Muhammed. (s.a.v) " 

Bu söz bana ilk bakışta Can Yücel'in bir şiirini anımsattı ve üsluba bakınca hadis olamayacağını düşündüm. İnternette basit bir taramadan sonra bu sözün hadis olmadığına dair inançlarım daha da kuvvetlendi ve böyle sallantıda olan özlü sözlerin birkaçını toplamaya karar verdim.(Bu söz için şöyle bir kaynak buldum Sorularla islamiyet bana güvenilir bir kaynak gibi geldi. Zaten benim iddiam bu sözlerin tamamıyle yalan olduğu değil bunların soru işaretli özdeyişler olduğu.)

Sanırım en popüler kolpa özlü sözlerin sahipleri arasında, Einstein, Can Yücel, Nazım Hikmet, Mevlana gibi herkesin az çok saygısını kazanmış sanatçı ve bilim adamları yer alıyor.  Hatırlarsınız bir ara da Abidin Dino'nun "Mutluluk" adlı tablosu o duvar senin bu duvar benim gezmişti facebook'ta altında Nazım'ın şiiriyle.

Can yücel yine bu sahtecilikten nasibini alanlardan örneğin google'a 
"farkında olmalı insan" yazınca ilk çıkan siteden :



Google'a "seninle olmanın en güzel yanı" yazınca ise şu sonuçlar karşınıza çıkıyor:


İlk siteye ve başlığına dikkat edin. Siteyi açtığınızda en altta bu şiirin Can Yücel'e ait olmadığı yazılı ama iş işten çoktan geçmiş oluyor hızlı facebook kullanıcıları için. Can Yücel için bu kadarlık yeter. Geri kalanlar için lütfen şu linklere bakınız:
Can Yücel'in eşiyle söyleşi
Ekşisözlük-Sahte Can Yücel Şiirleri

Mevlana içinse şunları bulabildim:


  • Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verecek cevabım var. Lakin bir lafa bakarım söz mü diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye.
  • Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile seni sevmeli/ Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı /Dost dediğin; fanatik olmalı;/ Bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli/ Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli/ Ama hepsinden daha çok, dost matematiksel olmalı...
Kaynak için:
Mevlana-Ömer Tuğrul Inançer Röportaj ( Oldukça ilginç önermeler var okumak lazım. Doğruluğunu daha çok araştırmak lazım)
Zaman Gazetesi-Sosyal Medya

Favorilerimden birisi ise Einstein'a ait : "Ben atomu insanlığa hizmet için buldum onlar bomba yapıp birbirlerini öldürdüler" 



Maalesef bu söz Ahmet Çakar'ın sunuculuğunu yaptığı bir bilgi yarışmasında kime aittir diye soruldu ve cevap Einstein olarak verildi. Yaptığım araştırmada hiçbir yabancı sitede bu söze rastlamadım. Ayrıca azıcık fizik bilen biri ( Einstein dahil ) atomun Einstein tarafından bulunmadığını bilir ve bu sözün Einstein'a ait olduğunu söylemez. (Bunun için kaynak veremiyorum çünkü türkçe için bu söz artık Einstein'ın bir sözü olmuştur bile bunun aksini söyleyen türkçe içerikli bir site bulamadım internette)

Nazım'ın "Basit yaşayacaksın" şiiri ise beni benden alanlardan ve bu şiir etiler simit sarayında altında Nazım'ın bir fotoğrafıyla asılmıştı. Şiirin bir mısrası şöyle "telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın". Bu şiiri Nazım yazdıysa oldukça öngörülü bir şair diyebiliriz. Çünkü onun zamanında telefon telefon etmek dışında kafaya vurmak için kullanılabilirdi sadece. Neyse ki bu şiirin yazarı yaşıyor sanırım ve şiirine sahip çıkmaya başladı sanırım ki bu sayede Nazım'da biraz rahat etti.

Neyse demem o ki facebook'ta her gördüğünüz özlü söz bazen o kadar da özlü değil. Kaynağını incelemekte fayda olabilir.

Not: Bir söz illa ünlü birisi söyleyince değerli olmaz tabi ki ama bazı sözler altında imzası bulunan kişilerle daha anlamlı oluyor. Sanırım bu kolpa sözler de bu yüzden icat oluyor zaten.

omegle.com

Başlık Tebdil-i mekan olunca ilk yazı da bir mekanla ilgili olunca haklı olarak sonradan gurme ithamlarına maruz kaldım. Biraz bu yargıyı kırmak biraz da aslında o kadar da haksız olmadığınızı kendime göstermek için bugün bu site hakkında yazacağım. Dün denedim, neredeyse bir, iki saatte vakit geçirdim sitede ve en sonunda ilginç olduğuna karar verdim fakat maalesef screenshot almadığım için sizinle bunları paylaşamıyorum. Ama ekşisözlükten ve internetten bulduklarımla siteyi detaylandırmaya çalışacağım. Öncelikle site ana sayfa:



Öncelikle benim site hakkındaki genel hissiyatım positif. Yani en azından bir kereliğine de olsa denemek lazım gibi geliyor. Ama üzerinde özellikle durmak istediğim bir şey var : Kesinlikle kameralı konuşmaya girmeyin. Bakın kameranızı açmayın demiyorum. Hiç girmeyin, hayattan, erkek cinsinden soğumayın, gününüzü mide bulantısıyla geçirmeyin diyorum. Ama sadece yazarak konuşmalarda da mutlaka türkçe seçeneğini deneyin. Çok ilginç adamlar var. Uzunca bir süre ismimin çok çirkin olup olmadığını düşündüm çünkü dialog şöyle geçiyor : (Bu fotoyu sırf bloğa koyabilmek için biraz önce siteye girince elde ettim, o kadar yaygın bu durum)


Ama umudunuzu yitirmezseniz Ankaralı bir abiden Doktorayı bırakıp Türkiyeye döndüğünüz için "senin kafana sıçayım" küfrünü yiyebilirsiniz. Başka bir denemem de Ege Universitesinden Emre: (+Ben, -Emre)
+slm
-slm
-Emre, isim?
+Murat (Bekliyorum ki çıksın gitsin)
- Gay mısın?
+ Değilim, hayırdır sen gay mısın? (Muhabbet iyice çirkinleşek diye bekleyerek)
-Yoo ben de değilim merak ettim sadece.
+iyiymiş, naber, ne yapıyorsun?
-Bütünlemeler var sınavlara çalışıyorum.
+Hangi dersten sınava gireceksin?
-Pazarlama
+Sınav ne zaman?
-Perşembe (Salı akşamı yapılıyor muhabbet)
+ Ve bu gerçek bile senin uykunu açmaya yetmiyor mu?
-Tamam birazdan başlayacağım :)

Yani güzel, ilginç muhabbetler de olabiliyor sadece çok ciddiye almamak ve keyfini çıkarmayı bilmek lazım.

Bunlar türkçe yazışmada başınıza gelebilecekler. Türkçe yazışırken ilgi alanı eklemeye çalıştım ama pek başarılı olamadım. Bence site bazı tagler önerse çok daha başarılı olabilir ama ne olursa olsun abazalardan kurtulmanız çok kolay olmayacaktır.

Ingilizce yazışmak isterseniz seviye biraz daha yüksek olabilir. Ingilizce yazan abaza olmaz demiyorum ama yüzdesi daha düşükmüş gibi geldi bana. Özellikle ilgi alanı girerseniz gerçekten keyifli muhabettler kurabiliyorsunuz. Mesela ben ilgi alanına "education + math" yazdım ve eğitim konusunda konuştuğumuz meksikalı bir arkadaşla skypede konuşmaya devam ediyorum. Matematik konusunda da 9. sınıf bir çocuğun çarpanlara ayırma sorularını çözdüm :)

Uzun lafın kısası internette farklı bir site denemek isterseniz bence denemeye değecek bir yer.


Monday, January 20, 2014

Taksimde arka sokaklar

Dün arkadaşlarla Taksim'de buluştuk. Açıkcası mekan seçiminin ciddi bir sorun olacağını düşünüyordum ki buluşmaya geç kalınca bu sorundan kurtuldum. Mecburen arkadaşların gittiği mekanda onlarla buluştum. Mekanın adı Cook Point ve bence taksimde gidilebilecek güzel mekanlardan biri. Biraz pahalı olsa da gül mantısı harikaydı, tadı damağımda kaldı lafını hakketti yani. Hatta alın size mekanın fotoğrafı


Mekanın küçüklüğü ortama sıcak bir hava katmış bence gidilesi bir yer. Ama tabi ki burada gezi blogları gibi mekana artılar filan vermeyeceğim yani amacım o değildi. Anlatmak istediğim Taksimde hala bilmediğimiz güzel şirin yerler var. Sanırım tek yapmamız gereken biraz risk alıp ara sokaklarda gezip, birkaç farklı mekan denemek. Ayrıca not etmek isterim ki bu mekanın hemen yakınlarında başka güzel kafelerde var. Bu sokak keşfedilmeyi bekliyor.

Wednesday, January 15, 2014

Hakkımda

Bu güzel kardeşiniz genç, yağız bir delikanlıdır. Şu anda bir ayağı istanbul'da bir ayağı Rochester'da, kökü Fethiye'dedir. Liseyi Fethiye'de okumuştur. Ondan sonra Boğaziçi Universitesi'nde Matematik okumuştur, yetmemiştir master yapmıştır, yetmemiştir doktoraya Rochester'a gitmiştir. Fakat orası yetmiştir geri gelmiştir beş ay geçmeden. Şu anda avare avare gezmektedir. Sinemayı sever, müzik dinlemeyi sever, kitap okumayı severdi bıraktı. Futbol izler, Galatasarayı tutar, satranç oynar. Sıradan, orta halli bir adamdır anlayacağınız. Okuyanlara hoşgeldin der, çıkar.

Hello World!

 type="text/javascript" src="http://cdn.mathjax.org/mathjax/latest/MathJax.js"> MathJax.Hub.Config({  extensions: ["tex2jax.js","TeX/AMSmath.js","TeX/AMSsymbols.js"],  jax: ["input/TeX", "output/HTML-CSS"],  tex2jax: {      inlineMath: [ ['$','$'], ["\\(","\\)"] ],      displayMath: [ ['$$','$$'], ["\\[","\\]"] ],  },  "HTML-CSS": { availableFonts: ["TeX"] } });